queer as clockwork orange
[ Okuma süresi tahmini 3 dakikadır ]
1960 yılında beyin tümörü tedavisi gören Burgess, 1962 yılında “A Clockwork Orange” ı yazar. 1971 yılında Stanley Kubrick tarafından filme çekilen roman belki de tüm zamanların en iyi filmlerinden biridir.
Buraya kadar herşey normal. Heryerde görülebilecek bir yorum. Filmin “iyi” sayılması da bir noktaya kadar hemfikir olunabilecek bir durum. Nitekim çarpıcıdır sahneleri, konusu… Film bitince bir “hadi bee” dersiniz kendinize.
Oysa ki birçok roman uyarlamasında olduğu gibi bunda da asıl çarpıcılık kitaba aittir…
Neden dersen;
Öncelikle roman orjinalinden okunursa, Burgess’ın Rusça ve rhyming slang karışımı ile ortaya çıkardığı yeni bir dil vardır ki ( romanın kahramanları kullanır ) başlı başına bir olaydır. Maalesef dilimize çevrildiğinden tüm özelliğini kaybetmekte, İngilizce okunduğunda ise her satırında sizi Alex ve çetesinin dünyasına sokmaktadır
Sonra Beethoven’ın “ode to joy“unun romana entegresi vardır… hem de o melodinin akla getirdiği şeylerin tam aksi şekilde.
Ama en önemlisi… roman 21 bölümden oluşmaktadır. Bu 21 sayısı alelade seçilmemiştir efendim. Birçok toplumda -bizimkinin aksine- olgunluk yaşı 21 kabul edilir. Romanda 21. bölümde Alex büyümüştür. Hiçbir deneysel tedavi işe yaramamıştır ancak bu bölümde yaşını almış olan Alex geriye dönüp değerlendirdiğinde “gençlikte yapılan şeylerin ancak sonradan algılandığını ve o yaşlarda herşeyin yapıldığını, normal geldiğini” söyler bize.. “youth must go” diyerekten.. Oysa ki o çok sevilen filmde 21. bölüm yoktur. 20. bölümün sonunda biter. Yani biz her türlü psikopatlığa mazur kalan Alex’in değişmediğini ve değişmeyeceğini sanarak kapatırız filmi. Halbuki kendisi yaşla birlikte büyüyüp, büyüdüğü için değişecektir. Ve tüm bunlar olgunluğu sembolize eden 21. bölümde olacaktır. Ve tamamen şahsi görüşümdür; film benim için yarımdır. Hatta yanlıştır. Eksiktir. Tatsızdır.
Yıllar sonra Burgess bu konuda şöyle bir yorumda bulunur yanlış hatırlamıyorsam:
“Amerikalılar böyle popüler bir sonu seçmiş…“